Efendim güzel bir günden hepinize merhabalar demeyi o kadar çok isterdim ki… İnsanlara artık selam vermekten dahi korkar olduğumuz, bu dönemlerde gülümsemeyi yine de yüzümüzden eksik etmeyelim. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, her şeye rağmen gülümsemek DEVRİMCİ bir eylemdir. Mutlak suretle Devrimciye görev DEVRİM yapmaktır. O halde hep beraber şartlar ne olursa olsun faşist bir rejimin dikta sömürgeci eğilimine gülümseyerek cevap verelim.
*
Bizim memlekette kalem tutmak her baba yiğidin harcı değildir. Gündemin her saniye değiştiği temelde ekonomi ve eğitimsizliğin yol açtığı sorunlardan kaynaklı olarak yurdum insanı sosyal hayatını kaybetmiş, benliğinden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Peki nasıl mı?
*
Bir sabah uyanıyorsunuz onlarca insan tatil için gittikleri otelde aileleriyle birlikte can veriyor morgun kapasitesi yetmediği için bir firmanın soğuk depo hazneli tırına cesetleri yerleştiriliyor. Yine aynı olayda insanlar perdeleri birbirlerine bağlayarak can pazarından kurtulmaya çalışırken, bir anne kendi canından öte evladını kurtarmak adına feryatlar kopartıyor aşağıda yorgan gerilmesini isteyerek evladı için çırpınıyor… Bir yandan da yine aynı bölgede ki lüks otellerde konaklayanlarsa kayak yapmaya devam ediyor…
Yine bir sabah gözlerimizi açıyoruz Cumhuriyet Halk Partili Belediyelere, kendi dönemlerinden kalan borçlara karşın haciz kararını çıkartanlar şafak operasyonu ile Gençlik Kolları Genel Başkanını evinden aldırıyor… Bir gece vakti Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı yemek yediği restorandan aldırıp bir günde “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” suçundan yargılayıp tutuklama kararı çıkartıyor. “Bir parti liderini söylemlerinden dolayı tutuklatmak anacak ve ancak darbecilerden beklenen bir harekettir.” Diyor Ana Muhalefet Lideri sayın Özgür Özel.
*
Şu an ki gelinen noktada görmekteyiz ki siyasilerin bile birbirlerine karşın saygı göstermediği bu düzlemde yurdum insanının tahammül etmesini bekleyemeyiz. Acıdır acı, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu bir memlekette konuşmak, yazmak ve düşünmek gerçekten onurlu kalemlerin görevidir. Sözlerime Nazım Hikmet’in bir şiiri ile son vermek isterim:
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…