Akdeniz’de oksijen seviyesini düşüren kirlilik: Mersin ve İskenderun körfezleri öne çıkıyor
Mersin’in Erdemli ilçesinde bulunan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Akdeniz’de yaşanan kirliğe dikkat çekerek, bilgi verdi. Prof. Dr. Salihoğlu’nun bilgi verdiği Akdeniz’deki kirlilik konusunda kıyılara vuran atık maddeler de dikkat çekti. 321 kilometre Akdeniz’e kıyısı bulunan Mersin’de, sahillerin bazı noktalarındaki plastik atıkların yanı sıra bir çok eşya da yer aldı.
Tüm denizlerin üzerinde kirlilik baskısının çok arttığını belirten Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu," Akdeniz kıyılarına baktığımız zaman en kirli bölge olarak Mersin körfezi öne çıkmaktadır. Yine İskenderun Körfezi benzer bir durumda. Mersin körfezindeki kirlilik baskısı ile ilgili projeler yürütmekteyiz. Burada gördüğümüz kirliliğin ana kaynağı şehir deşarjları. Tabi nehirlerden de ciddi kirlilik baskısı var. Nehirlerden gelen kirlilik baskısının ana nedeni de tarımsal ve endüstriyel aktiviteler" diye konuştu.
"Kirliliğin boyutları oksijen seviyesini azaltacak kadar artmış"
Kirliliğin boyutlarının çok artığının altını çizen Prof.Dr. Salihoğlu," Oksijen seviyelerindeki azalmaya gidecek kadar artmış durumda. Deniz de görüş çok düşmüş durumda. Sağlıksız bir deniz ile karşı karşıyayız. Geçtiğimi aylarda deniz üstünde köpüklenmeler görmeye başladık. Sıcaklıklarla kirliliğin nedeni iyice ortaya çıktı. Biran önce denize olan bu girdileri azaltmamız gerekiyor. Burada yaşayanlar bu kalitesiz deniz suyunu hak etmiyor. Eğer gerekli önlemleri alırsak hızla sağlıklı bir denize kavuşabileceğimizi düşünüyoruz. Denizdeki kirlilik denizdeki canlılar için ana tehditlerden biri. Hem onların beslenmelerini engelliyor hem de oksijen seviyelerini düşüren bir konu. Denizdeki kirlilik birincil üretim dediğimiz yani bitkisel üretimden en üst seviyedeki canlılara kadar hepsini etkileyen bir durum oluşturuyor. Ekosistemi değiştiriyor, direncini azaltıyor" diye konuştu.
"İnsan sağlığı için de bir tehdit"
Denizdeki baskıların birlikte ele alınması gerektiğine vurgu yapan Salihoğlu, "Kirlilik baskısı, iklim değişimi baskısıyla birleşince bunun etkileri katlanıyor. Diğer taraftan kontrolsüz avcılık biyoçeşitliliği ve ekositem direncini çok azaltmış durumda. Bunun üstüne kirlilik, iklim baskısı geldiği zaman oldukça sağlıksız bir ekosistemle karşı karşıya kalıyoruz. Aynı zamanda insan sağlığı için de bir tehdit. Şehir deşarjları zaten insan sağlığını doğrudan etkiliyor. Şehir deşarjlarının ileri arıtmadan geçip denize verilmesi lazım. Yani hem mevcut arıtmaların etkili çalıştırılması lazım hem de kapasite yetersizliği olan yerlerde yeni arıtma sistemlerin kurulması lazım. Yoksa denize giren şehir deşarjları insanları etkileyecek bazı bakterileri mikropları içinde barındırıyor. Birde kirlenen denizde zararlı alp patlamaları olabiliyor. Deniz anası patlamaları olabiliyor. Bunlarda doğrudan insan sağlığını tehdit ediyor. Diğer taraftan görsel açıdan da bulanık pis bir denizde kimse yüzmek istemez. Düşük su kalitesi turizme çok büyük zarar veriyor. Halbuki Akdeniz pırıl pırıl görünürlük seviyesi yüksektir ama karasal girdiler yüzünden bu durumdayız" şeklinde konuştu.
"Plastik atıklar denize nehirlerden geliyor"
Plastik atıklardan oluşan kirliliğe de değinen Salihoğlu," Denizi kirleten azot fosforun ötesinde plastikte yoğun olarak girmekte. Bu plastiğin hiç bir kısmı denizde üretilmiyor, hepsi karadan giriyor. Başka ülkelerden gemilerden geliyor deniliyor ama onlar çok az. Bizim tespit ettiğimiz esas ana kaynak nehirler. Bizim kendi nehirlerimiz. Örneğin Ceyhan Nehri’nden gelen çok büyük bir kirlilik olduğunu biliyoruz. Tüm bölgeyi kirletiyor. Karada stoklanan bu plastikler zamanla yolunu denizlerde buluyor. Artık tek kullanımlık plastiklerden ve doğaya bırakmaktan vazgeçmemiz lazım" diyerek sözlerini tamamladı.